Hallac-ı Mansur, cezbe ve sekir halinde (Osmanlı Dönemi-Fenafillah makamında kendi varlığını hiç görmek ve bu manevi halin zevk ve tesirinden ruhi bir coşkunlukla kendinden geçme hali) söylediği ve mazur bulunduğu Ene’l-Hak cümlesi yüzünden idama mahkum edilir. Onu asılacağı meydana getirdiklerinde etrafta mahşeri bir kalabalık vardır. Hallac-ı Mansur darağacını görünce güler ve kalabalık arasında gördüğü dostu Şibli’den seccade isteyerek iki rekat namaz kılar. Ardından şöyle dua eder: “Allah'ım burada senin dinin uğruna gayrete düşüp beni öldürmek için toplananların suçlarını affet.”

Bu esnada kalabalık içinden özellikle düşmanları, fırsat bu fırsat diyerek Hallac-ı Mansur’a taş atarlar. Hallac-ı Mansur bunlara ah bile demez hatta tebessüm eder, ama dostu Şibli ağlayarak kırmızı bir gül atınca Hallac-ı Mansur inler ve şöyle der: “Taş atanlar avam takımı, bilmiyorlar, halden anlamazlar. Onların taşı bizi incitmez ama halden anlayan bir dostun attığı gül bile bizi incitti, canımızı acıttı.”

...

Şu kanlı zalımın ettiği işler,

Garip bülbül gibi zaralar beni.

Yağmur gibi yağar başıma taşlar,

İlle de dostun bir fiskesi yaralar beni.

Dar günümde dost düşmanım belli oldu.

Bir derdim var idi, şimdi elli oldu.

Ecel fermanı boynuma takıldı.

Gerek asa, gerek vuralar beni.

Pir Sultan Abdal’ım can göğe ağmaz.

Haktan emrolmazsa rahmet yağmaz.

Şu ellerin taşı hiç bana değmez.

İlle dostun bir tek gülü yaralar beni.