Bir tacirin bir dudusu vardı, kafeste hapsedilmiş, güzel bir duduydu.. Tacir, Hindistan'a gitmek üzere yol hazırlığına başladı.. Kerem ve ihsan dolayısıyla, kölelerinin, cariyeciklerinin her birine "Çabuk söyle sana Hindistan'dan ne getireyim?" dedi.

Her birisi ondan bir şey diledi. O iyi adam hepsine, istediklerini getireceğini vaad etti. Duduya da "Sen ne armağan istersin, sana Hindistan elinden ne getireyim?" dedi. Dudu dedi ki: "Oradaki duduları görünce benim halimi anlat. Dedi ki: Sizin müştakınız olan filan dudu, Allah'ın taktiriyle bizim mahpusumuzdur. Size selam söyledi, yardım istedi; sizden bir çare, bir kurtuluş yolu diledi.

Dedi ki: Reva mıdır, ben iştiyakınızla gurbet elinde can vereyim. Sıkı bir hapis içinde olayım da siz gah yeşilliklerde, gah ağaçlarda zevk ve sefa edesiniz. Dostların vefası böyle mi olur? Ben şu hapis içindeyim, siz gül bahçelerinde. Ey ulular! Bir seher çağı şarap meclisinde bu inleyen garibi de hatırlayın! Dostların sevgiliyi anması, sevgiliye ne mutludur...

...

Can dudusunun hikayesi de bu çeşittir. Fakat nerede kuşlara mahrem olan kişi? Nerede zayıf ve suçsuz bir kuş ki onun içine Süleyman, askeriyle ordu kurmuş olsun! Şükür yahut şikayetle feryat edince yere, göğe zelzeleler düşsün! Her demde ona Allah'tan yüz mektup,yüz haberci erişsin;o birkere "Ya Rabi!"deyince Hak'tan altmış kere "Lebbeyk" sesi gelsin! Hatası, Allah indinde ibadetten daha iyi olsun; küfrüne nispetle bütün halkın imanı değersiz kalsın...

Öyle kişiye her nefeste hususi mirac vardır. Allah onun tacının üstüne yüzlerce hususi tac koyar. Cismi topraktadır, canı Lamekan aleminde...

...

Tacir, Hindistan uçlarına varınca, kırda birkaç dudu gördü. Atını durdurup seslendi, dudunun selamını ve kendisine emanet ettiÄŸi sözleri söyledi.  O dudulardan birisi bir hayli titredi ve düşüp  öldü.

Tacir bu haberi verdiğinden dolayı pişman oldu, dedi ki: "Bir cana kıydım, bu dudu olsa olsa o duducağızın akrabası olacak galiba.. Bunların cisimleri iki,canları bir. Bu işi neye yaptım, o haberi neye verdim? Bu münasebetsiz sözle biçareyi yıktım, yandırdım. Bu dil çakmak taşıyla çakmak demiri gibidir. Dilden çıkan da ateşe benzer. Manasız yere gah hikaye yoluyla, gah laf olsun diye çakmak taşıyla demiri birbirine vurma!

Zira ortalık karanlıktır, her tarafta pamuk dolu. Pamuk arasında kıvılcım nasıl durur? Zalim onlardır ki gözlerini kapamışlar, sözledikleri sözlerle bütün alemi yakmışlardır. Bir söz bir alemi yıkar, ölmüş tilkileri aslan eder. Canlar aslen İsa nefeslidir; bir anda yara, bir anda merhem olurlar. Canlardan perde kalkaydı; her canın sözü, Mesih sözü gibi tesir ederdi.

Şeker gibi söz söylemek istersen sabret, haris olma, bu helvayı yeme! Feraset sahiplerinin iştahları sabradır, onlar sabretmek isterler.. Helva ise çocukların istediği şeydir. Sabreden göklerin üstüne yükselir; helva yiyense geriler kalır..

...